Welcome to Our Website

Beşir Ağa Kütüphanesine ait 250 yıllık kayıp el yazması yuvasına geri döndü

Fazlullah b. Muhibbullah el-Muhibbi’ye ait daha çok muhtelif Arapça beyitlerden müteşekkil bir mecmua olduğu tespit edilen kitap, kurul tarafından incelenip değerlendirildikten sonra dijitalleştirilerek araştırmacıların istifadesine sunulacak.

Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ferruh Özpilavcı, kurumun Süleymaniye’deki başkanlık binasında gerçekleştirilen teslimi öncesinde AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’deki bütün yazma eser kütüphanelerinin toplandığı özel, tematik ve butik bir başkanlık olduklarını söyledi.

Başkanlığın el yazması eserlerin ideal iklimlendirme koşulları sağlanarak rutubetsiz bir ortamda muhafaza edilmesi, acil müdahale edilmesi gereken eserlerin restorasyonu ve eserlerin kataloglarının çıkarılması, dijitalleştirilmesi ve bu bilgilerin hizmete sunulması gibi çalışmalar yaptığını aktaran Özpilavcı, “Bir sonraki aşama da bunların bilimsel neşir ve çevirilerinin yapılması. Bu bağlamda da 200’den fazla yayınımız var ve hala eserler hazırlanmaya devam ediyor.” dedi.

– “KURULUŞUNDAN BU YANA ALDIĞIMIZ ESERLER 15 BİNİ BULDU”

Kütüphane ve koleksiyonlardaki kitapların değerlendirilmesinin yanı sıra tespit edilen eserlerin satın alınmasına yönelik de çalışmalar yaptıklarına işaret eden Özpilavcı, şunları kaydetti:

“Alanlarında uzman kişilerden oluşan bir heyetimiz var; bunlar eserin değerini takdir ediyor. Bir şekilde atasından, dedesinden kalmış, elinde yazma olanlardan ya da bu işlerle alakalı koleksiyonerlerden veya sahaflardan yazma eser alıyoruz. Kuruluşundan bu yana aldığımız eserler 15 bini buldu ki, bu çok büyük bir rakam. Bunlar belki yurt dışına gidecekti veya telef olabilirdi. Devletin buna bir bütçe ayırması, uzman bir kurum üzerinden değerlendirilmesi, bunların ideal bir ortama ve kondisyona kavuşturulduktan sonra görüntüsüyle, katalog bilgisiyle uluslararası seviyede araştırmacıların erişimine sunulması çok önemli.”

Özpilavcı, kuruma gelen bağışları da değerlendirdiklerini, bağışlanan eserler belirli bir sayıya ulaştığında özel bir koleksiyon açılabildiğini ve akademik literatüre geçtiği için ismi verilen bağışçının adının kalıcı bir hale geldiğini anlattı.

Eserlerin yurt içi ve yurt dışındaki araştırmacıların istifadesine sunulmasının önemini de vurgulayan Ferruh Özpilavcı, yazma eserlere bağlı 300’e yakın koleksiyon bulunduğunu, bunlara yönelik eksik eserlerin bulunması ve koleksiyonlara geri kazandırılması için özel çalışmalar yürüttüklerini ifade etti.

Bağışlanan eserin ait olduğu koleksiyona adını veren Hacı Beşir Ağa’nın 18. yüzyılda Osmanlı’da harem ağalığı yapan ve el yazması kitaplara çok ilgi gösteren bir zat olduğuna, pek çok kütüphane kurduğuna işaret eden Özpilavcı, koleksiyondan eserlerin geçmişte elle çoğaltılmak üzere ödünç verilebildiğini ve bunların bazılarının geri getirilmeyebildiğini, bütün bunlar göz önüne alındığında eserin koleksiyona geri kazandırılmasının çok önemli olduğunu dile getirdi.

– “ESERİ BAĞIŞLADIĞIM IÇIN ÇOK MUTLUYUM”

Eseri bağışlayan kitap meraklısı araştırmacı Mehmet Yayla, küçük yaşlarından bugüne tarihe ve eski eserlere çok meraklı olduğunu belirterek, “Kendi çabalarımla Osmanlıca öğrendim. Boş zamanlarımda müzeleri ve tarihi yerleri geziyorum. Tabii kitaplara da ilgim olduğu ve Osmanlıca öğrendiğim için Osmanlı Türkçesi kitaplar alıp okumaya çalışıyorum.” dedi.

Aldığı kitapların içerisinde el yazması özel bir esere rast geldiğini, kitap üzerindeki mühürler ve kayıtlar incelendiğinde Beşir Ağa’nın koleksiyonuna ait olduğunu öğrendiğini söyleyen Yayla, “Güler Doğan Averbek hocam, kitabın Süleymaniye Kütüphanesi’ne verilerek koleksiyona geri kazandırılmasının iyi olacağını söyledi. Ben de başkalarına da örnek olacağı mülahazasıyla eserin tekrar koleksiyona katılması gerektiğini düşündüm ve getirip kütüphaneye teslim ettim.” şeklinde konuştu.

Eseri bağışlayarak koleksiyona ait kayıp el yazmasının yuvasına geri dönmesini sağladığı için çok mutlu olduğunu ifade eden Yayla, şunları anlattı:

“Buraya gelmeden önce Beşir Ağa’nın Eyüp Sultan’daki kabrine gittim. Orada dua ettim ve içimden ‘Sizin bir eseriniz elime ulaştı. Tekrardan yerine bırakıp sizin vakfınızı tamamlıyorum.’ diye geçirdim ve konuyu kendisine de iletmiş oldum. Ellerinde böyle değerli el yazmaları olan herkese de bu eserleri bağış veya satış yoluyla ait oldukları yere geri kazandırmalarını tavsiye ederim.”

– “İSTANBUL’DAKI KÜTÜPHANELER BÜYÜK ÖLÇÜDE KORUNMUŞ”

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Doğan Averbek de İstanbul’daki kütüphanelerde bulunan tarihi koleksiyonlarla ilgili çalışmalar yaptıklarını, ulaştıkları bilgilere göre pek çok koleksiyonun az kayıpla bugüne ulaştığını gördüklerini kaydetti.

Prof. Dr. İsmail Erünsal’ın kütüphaneler ve el yazmalarıyla ilgili çalışmaları bulunduğunu belirten Averbek, şu bilgileri verdi:

“Erünsal’ın şu tespitini önemli buluyorum. Osmanlı topraklarında mesela Hicaz, Şam ve Mısır bölgesinde neredeyse tamamen yok olan vakıf kütüphaneleri var ama İstanbul’daki kütüphaneler büyük ölçüde korunmuş. Koleksiyonlarda kayıplar var ama çok az. Mesela ben bu kitaba baktığımda bir hırsızlık malı olmadığını, muhtemelen ödünç verildiği dönemde koleksiyondan ayrıldığını ve kitaplar arasında unutulduğunu tahmin ediyorum. Sonrakiler de anlamadı ve bugüne kadar geldi. Çünkü kötü niyet olsa eserdeki kayıtlar silinirdi, mühürler kazınırdı. Kötü niyet yok, çok iyi de korunmuş. Yani İstanbul’daki kütüphanelerin korunmasını, İstanbul’un dünyada İslam yazmaları konusunda cennet olması neticesini vermesi bakımından çok önemsiyorum.”

Averbek, Cumhuriyet öncesinde 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Batı’da İstanbul’daki kütüphanelerin yağmalanmasına yönelik bir plan hazırlandığına dikkati çekerek, “İstanbul’daki yazmaları Hicaz bölgesinde, Kahire’de, Bağdat’ta olduğu gibi yağmalamayı planlıyorlar fakat bu gerçekleşmiyor. İstanbul kütüphaneleri korunmuş, bunu bilmemiz lazım.” dedi.

El yazmalarının bugün de çok iyi korunmaya devam ettiğini vurgulayan Averbek, “Elinde yazma eserler olanlar, hiç düşünmeden bunları Türkiye Yazma Eserler Kurumuna ulaştırabilir. Mehmet bey çok doğru bir şey yaptı, zaten yapması gereken bir şeydi belki ama istese yapmayabilirdi.” açıklamasını yaptı.

– “DİĞER ZAYI NÜSHALARIN DA KOLEKSİYONA KAZANDIRILMASI ÖNEMLİ”

Türkiye Yazma Eserler Kurumunda 11 yıldır kataloglama biriminde görev yapan yazma eser uzmanı Tenzile Derin Şahal ise koleksiyonların kayıp olan nüshalarına ilişkin çalışmalar yürüttüklerini söyledi.

Eserlere ilişkin verileri girerken Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan katalogları da incelediklerini belirten Şahal, şunları kaydetti:

“Bu kataloglar analize açık olmasını istediğimiz veriler açısından yetersiz. Yani hepsi çok çok iyi niyetlerle yapılmış ama yetersiz. Şimdi biz fiziksel olarak elimizde olan ve görüntüsüne de sahip olduğumuz eserlerin bütün bilgilerini girmeye çalışıyoruz. ‘Emsile ve Bina’ gibi yaygınlığından dolayı dikkat çekmeyeceğini düşünülen eserlerin bulunduğu nüshalarda bile çok kıymetli alimlerin el yazısıyla çok önemli notları olabiliyor. Bütün bu yazmaların kenarlarındaki notlara kadar detaylı açıklamalarını giriyoruz. Fakat zayi olan nüshalar var.”

Şahal, Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan koleksiyonlar özelinde zayi nüshalara ilişkin gerçekleştirilen çalışmalara değinerek, “Bu bizim takibinde olacağımız bir konu olacak. Çünkü bu şekilde neticelenmesi bizi çok mutlu etti. ‘Mecmu’atü’l-Ebyati’l-Arabiyye’ adlı eser, ait olduğu yere geri döndü. Bu neden diğer zayi nüshalar için olmasın? Neden kaybolduğunu, ne nedenle kütüphaneden çıktığını yani bunun tarihsel gelişimini incelemek de bizim kendimize görev bildiğimiz, iş kalemleri arasında.” değerlendirmesini yaptı.

Mehmet Yayla’nın bağışının başkalarına da örnek olmasını ve zayi olan nüshaların çok daha iyi şartlarda korunacağı kütüphaneye geri dönmesini arzu ettiklerini ifade eden Şahal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kataloglama birimi olarak eseri koleksiyondaki yerine koymadan önce sayfa sayfa inceleyeceğiz. Her sayfada hangi bilgiler var, hepsinin dökümünü yapacağız. Bu bilgileri 46 başlıkta giriyor ve birbirleriyle bağlantılandırıyoruz. Bir sonraki aşamada fiziksel ve sanatsal özelliklerini dikkate alarak hikayesini daha da derinleştirmeye çalışıyoruz. Öncelikli vazifemiz bütün verileri doğru ve standart bir şekilde girmek. Bu bir Arap edebiyatı mecmuası, içinde muhtemelen parça parça şiirler, beyitler, paragraflar var. Bütün bunların teker teker hangi sayfada kimin nakli olduğunu, kimin eserinden alındığını yazıyoruz. Bu da bu mecmuayı yazan kişinin ilgi alanını tespit etmemize yarıyor.”

– BEŞİR AĞA KOLEKSİYONU VE ESER HAKKINDA

Osmanlı Devleti’nde kurulan kütüphaneler ve şahsi koleksiyonlar konusunda yaptığı araştırmalarla bilinen Prof. Dr. İsmail E. Erünsal’a göre Hacı Beşir Ağa, Cağaloğlu’nda yaptırdığı cami, medrese, zaviye, mektep ve kütüphaneden müteşekkil külliyeye pek çok kitap vakfetti.

Külliyenin Temmuz 1745 tarihli vakfiyesine göre kütüphanede dört hafızıkütüp (kütüphaneci) görevliydi. Hacı Beşir Ağa tarafından kurulan kütüphanelerin en zengini olan bu koleksiyonda zaman içinde kütüphanecilerin bazı kitapların beş günlük süreyle dışarıya çıkarılmasına izin verdiği ve bunun sonucunda bazı kitapların kaybolduğu tespit edildi.

Bunun üzerine kütüphane kapatılarak Ocak 1784’te bir sayım yapıldı ve 38 kitabın kaybolduğu belirlendi. Geriye kalan 676 kitap da kütüphanecilere teslim edilerek şartlara aykırı hareket edilmemesi istendi ve kütüphane tekrar hizmete açıldı.

Yapılan incelemenin sonucunda Fazlullah b. Muhibbullah el-Muhibbi’ye ait daha çok muhtelif Arapça beyitlerden müteşekkil bir mecmua olduğu tespit edilen yazmanın, Beşir Ağa Kütüphanesi’nden yaklaşık 250 yıl önce kaybolduğu tespit edildi.

Eserin başında bulunan bir kayda göre 1151 senesinde Beşir Ağa’nın şahsi kütüphanesinde bulunduğu tespit edilen yazma eser, koleksiyona vakfedilen diğer kitaplarda olduğu gibi Beşir Ağa’nın 1158 tarihli ikinci bir kaydını, Evkaf-ı Haremeyn Müfettişi Mehmed Emin Efendi’nin vakıf kaydı ile mührünü, ayrıca koleksiyon numarası olan 677 sayısını taşıyor.

Daha önce muhtevası hakkında detaylı bir bilgiye sahip olunmayan, 220 sayfadan ibaret olan yazma, kısa sürede gerekli restorasyon ve bakım sürecinden geçirilerek dijital kopyası araştırmacıların istifadesine sunulacak ve Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi’nde bulunan Beşir Ağa Koleksiyonu’nda kendi raf aralığında muhafaza altına alınacak.

KAYNAK: AA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir